Eşini memnun etmek için çırpınan, kendince büyük fedakarlıklar yapan ama nedense bir türlü memnun edemeyen mağdur erkekler vardır. Bu erkeklerin zihninde sürekli bir çaba vardır ancak bu çaba öyle tekdüzedir ve kendiyle ilgilidir ki bir yandan eşi için çabalarken diğer yandan onun aslında neye ihtiyacı olduğunu göremez. Çünkü zihninin meşgüliyeti onda körlük yaratır. Algılayamaz, her gün duysa dahi ne istediğini eşinden, yine o bildiğini okur.
Peki adam bu kadar önemserken eşini nasıl olur da bu kadar umursamaz bir tablo çıkar ortaya?
Çünkü :
Haddini aşan şey zıddına intikal eder, hayatın kanunudur bu. Bir şey haddinden fazla olursa zıddına dönüşür.
İşte bu dönüşüm sürekli bir mağduriyet yaratır erkeklerde.
Neden bu mağduriyet bir türlü son bulmaz dersiniz?
Söyleyeyim,
Siz memnun etmeye çabaladıkça karşı tarafın beklentisi artar. Hep daha iyisi ve daha ötesi istenir. Siz belki kapasitenizin üstünde çabalarsınız ancak nafile onun beklentisini karşılamaya daha çok vardır.
Bu durumun sizde hissettirdiği duygu yetersizlik ve çaresizlik değil mi? Ve bu duyguların dışa vurumu ise öfke! Ya patlamalar şekilde öfke ya da pasif agresif bir şekilde ortaya çıkan öfkeniz ( bi şeyleri gizlemek, uzak durmak, konuşmaktan ve ilişkiden kaçınmak vs.) eşinizi daha da agresifleştirir. Siz sorun çıkmasın dedikçe soruna nasıl zemin hazırladığınız ve nasıl tetikleyici rol aldığınızı görmezsiniz. Bu öyle bir döngüye sokar ki çifti çıkması imkansız gibidir.
Her konuşmanın sonu kavga, her kavganın sonu kaosla sonuçlanır ve nihayet kaçınılmaz son ” ayrılık” tır. Biz yapamiyoruz. Olmuyor. Olmayacak. Değişmeyecektir… Her tetiklenmede ” Bak yine aynı sen, işte sen busun’lu ” cümleler.
Ne kadar yıpratıcı değil mi?
Benlik sınırı gelişmemiş, kişisel olgunluğunu tamamlayamamış biyolojik yaşı büyümüş ancak duygusal yaşı 3 lerde, 5 lerde kalmış çiftlerin tablosudur bu. Akademik başarıları veya entelektüel zekaları çok iyi olabilir, sosyal statüleri de çok gelişmiş olabilir, ancak bu kişilerin temel sorunu :
“Yakın ilişkilerinde sınır koyamamaktır, ya da sınır tanımamak” . Benlik ayrışması sağlıklı olmadığı için yakın ilişkideki kişileri ya benliğinin uzantısı gibi görür ve sınır tanımaz, her şeyine müdahale eder, her konuda söz hakkı bulur kendinde ya da muhatabını sürekli memnun etmeye çalışan bir çocuğa bürünür. İşte bu memnun etmeye çalışan çocuklardır bu mağdur erkekler.
Bir insan memnun olmak istemiyorsa onu siz memnun edemezsiniz, mutluluk iç referanslıdır dışardan yüklenemez.
Ayrıca bu ilişkilerde erkeklerin yine en çok tıkandığı konu ” onun gözündeki ben” algısındadır. Sürekli onun gözündeki ben imajını düzeltmeye çalışır. O çabaladıkça da tersine gider süreç, sonuç daha çok memnuniyetsizliktir. Çünkü kendi değildir adam, eşinin uzantısı gibi davranır. Taklittir yani davranışları içten değil. Korkudan yapar her ne yaparsa:
“Aman sorun çıkmasın” korkusundan. Bu da tatminsiz mutsuz bir ilişki yaratır. Dahası sorundan kaçtıkça soruna yakalanır.
Siz ne yaparsanız yapın eşinizin gözünde :
“Kıymet bilmeyen, eşini önemsemeyen,sadece kendini düşünerek bencil davranan, bağırıp çağıran o kötü adamsınız.”
Bunu kabul edin! Değiştirmeye çalışmayın.
Değiştirmeye çalışacağınız şey onun gözündeki ben algısı değil! gerçekte nasıl bir rol aldığımızla ilgili olmalıdır.
Nerde duruyorsunuz bu ilişkide? Nerden bakıyorsunuz? Ve aslında ne yapıyorsunuz?
Hayatta aldığımız rollere bir bakalım, ne yapıyoruz? Gerçekten düşündüklerinimizi mi yoksa hissettiklerimizi mi? Bizi ne yönetiyor? Bilincimiz mi, yoksa çıkarlarımız, korkularımız, zaaflarımız mı?
Beyler!
Büyütün lütfen. Eşiniz anneniz değil. Onu bilincinizin dışında böyle algıladığınız için yönetemiyorsunuz süreci.
Eşiniz öfkelenip bağırıp çağırdığında siz de alevlenmeyin ya da kaçmayın, korkmayın. Her kavgada ” ayrılıktan ” bahsetmesi korkutmasın sizi, bunu en çok dillendiren tarafın bundan en çok uzak olan (korkan) taraf olduğunu bilin. Tabi ki yok da satmayın bu ifadeleri. Umursamaz davranmak da çözüm değil. Daha sakin daha sağlam kalarak yaklaşmaya çalışın, eşinizin öfkesi dinince o kendisi dönüp gelecektir zaten pişman olarak. Emin olun. Yeter ki siz o krizi yönetebilir hale gelin.
Bayanlar!
Siz de her şeyden şikayet edip durmayın gözünüzü seveyim, hiç mi iyi bi şey yoktur ki hep şikayet, hep memnuniyetsizlik.
Siz olumsuz geribildirim verdikçe olumsuza gidiyor süreç. Kendini gerçekleştiren kehanete dönüyor olay. Lütfen memnun olmayı deneyin, beklentilerinizi minimuma indirin. Beklentinin yerini açık istekleriniz alsın, siz eşsiniz beklentiye girmek değil istemektir hakkınız.
Anlaşılma isteği ve sonucun hemen değişmesi fikrinden de bi vazgeçin. Her şeyi her zaman konuşarak halledemeyebilirsiniz. Bazen susmaktır anlaşılmak için gereken. Bazen de bağırmak evet. En çok da anlamaktır anlaşılmasın ön koşulu. Önce anlamaya çalışmak! Duymak!
Mutlu bir İlişki emek ister, çaba ister, samimiyet ister, güzel uslüb ister, sadakat ister, sorumluluk almayı gerektirir suçlamayı değil, şikayetlenmeyi değil, söylenmeyi değil.
Önce yanlışları devam ettirmemektir aslolan, sonra ne yapmamız gerektiği.
Kalın sağlıcakla…
Fatma Çakır Çalışkan
Psikolog& Psikoterapist
Aile Danışmanı