“Yuvayı dişi kuş yapar”,
“Bu çocukların terbiyesinden sen sorumlusun”
“Yetiştirememişsin kızını”
“Anasına bak kızını al ”
gibi öğretilerin sonucunda oluşan algıyla çocuklarıyla ilgili bütün sorumluluğu üzerine alıp;
‘Aman babası duymasın, kızmasın, el alem ne der’ düşüncesiyle sürekli babadan uzak ve habersiz ilişki kuran anneler eşleri ve çocukları arasında kalmaya mahkûm olur.
Hem evladının hem eşinin sürekli olarak etrafını & arkasını toplama göreviyle hareket eden bu anneler durumu idare etmek, alttan almak, yatıştırmak eylemleri ile hareket ederler. Aile içi dedikodu yaygındır, evladıyla birlikte eşini çekiştirir, eşiyle beraber bunu pek yapamaz çünkü genellikle böyle eşler iletişime kapalıdır. Bu anneler evladı ile babası arasındaki direkt iletişime izin vermezler, onlar ara kablosudur.
Süreci iyileştireyim derken kendilerini nasıl tükettiklerini fark edemezler, zaten etseler de önemli değildir, önemli olan tek şey evin huzuru, eşin ve çocuğun mutluluğudur. Uzaktan bakınca oldukça masum ve iyi niyetli görünen bu tablodaki kadın kısa vadede durumu kurtarırken uzun vadede ne kadar kronik bir soruna zemin hazırladığının ve buna bizzat kendisinin sebep olduğunun maalesef farkında değildir.
Aah ah o kadar çok şey göz ardı edilir ki belirli şeylere odaklanmaktan…
Aman çocuğumun başına kötü bir şey gelmesin, aman eşim duymasın sinirlenmesin.
Ebeveyn tutumlarında otoriter yaklaşımın çocuğun duygularını bastırmasında ve içe kapanık kendini ifade edemeyen bir kişilik geliştirmesinde (ya da agresif &tepkisel kişilik) büyük rol oynadığı kesin. Ancak ailede ebeveynlerden birinin sert, otoriter olup diğerinin gereğinden fazla yumuşak olması evdeki dengelerin bozulmasında büyük bir etkendir.
Aile içinde baba olumsuz bir tutum sergilediğinde annenin ” Çocuğunu babasından korumaya çalışması ” oldukça yanlış bir tutumdur. Bu yanlışı bir çok anne malesef yapmaktadır.
Çocuğa direkt yapılan olumsuz muameleden daha ağırı nedir biliyor musunuz? Ebeveynin birbirine olan olumsuz muamelesi. Ebeveyn çocuğun önünde çocuk sebebiyle kavga ettiğinde çocukta derin bir suçluluk duygusu oluşturur. Bu duyguyla ergenlik döneminde başa çıkmanın yollarından biri gencin kendisini ebeveynlere kapatması ve onların beklentilerinin tam zıddında hareket etmeye çalışmasıdır. Ebeveyn panikledikçe genç durumu daha da pekiştirir, ve maalesef gençlerin cesareti ebeveynden daha yüksektir, dolayısıyla siz korkarsınız ancak gençlerin korkacak çok fazla bi şeyleri yoktur, ebeveyniyle kurduğu bağın kaybından başka, o da kuruldu ise zamanında.
Gençler olayları bizim gibi anlamlandırmamakta. Bizim yetişkin olarak tedirgin olduğumuz bir çok şey onlar için gayet sıradan olabilmekte. Karşı cinsle ilişki, cinsellik, din, sosyal medya, oyunlar, lgbt vs. gibi konularda gençler çok daha esnek düşünebilmekte. Bu durum da aileyi kaygılandırmakta. Bu kaygıyla onları aşırı korumaya, onlara ihtiyacı olandan daha fazlasını vermeye, fazla esneklik ve serbestlik tanımaya başlayabiliriz. Ya da aşırı kontrol etmeye, baskıcı davranmaya onlardan daha güçlü olup sözümüzü geçirmeye çalışırız. İşte bu iki zıt tutumun bir arada oluşu gencin hayatında bocalama yaratır. Bir taraftan otoriter tutum diğer taraftan fazla esneklik çocuğun kendi içinde denge kurmayı zorlaştırır. Bu da çocuğun sosyal ilişkilerine yansır. Özellikle de karşı cins ile ilişkisinde bağımlılık yaratır.
Her türlü kaygılı durumda çocuklar ailelerinin yüz ifadelerine ve tepkilerine bakarlar. Bu tepkiye göre ya senkronize olur ya da ters tepki geliştirirler. Genellikle ergenlik dönemi çocuğun ters yönde tepki geliştirdiği dönem olur. Burada ebeveynler sürecin geçici olduğunun farkında olup daha nötr kalabilirse ergendeki davranış daha kısa sürede sönümlenebilir. Ancak aşırı kaygıya ya da öfkeye kapılarak tepki geliştirirsek onlardaki yansıması da daha büyük ve uzun süreli olacaktır.
Çocuğun kendini tanıması ebeveynin ona eşlik etmesiyle mümkün olur. Ebeveynlik yeri geldiğinde ona eşlik edip yeri geldiğinde ise rehberlik edebilmektir.
Şunu belirtmek gerekir ki ebeveynlik gerçekten hayattaki en zor zanaattir.
Ebeveyn de kendini çocukların aynasında keşfeder aslında, kendi zaaflarını ve potansiyellerini çocukların üzerinden deneyimleyerek öğrenir. Karşılıklı bir öğrenme sürecidir bu, öğrenme ve gelişim süreci.
Olayı böyle okur değerlendirirsek belki bir nebze de olsa bir çıkış yolu bulunabilir.
En azından süreç tıkanmaz ya da aynı döngüde kalmaz.
Çıkış yolu mu?
Elbette vardır.
Biz göremesek de inanmasak da.
Evet inanmadığınız şeyi göremezsiniz, eğer inanırsanız
” Her zorlukla beraber bir kolaylık mutlaka vardır. ( İnşirah 6)
Psikoterapist Fatma Çalışkan