Aktarım yani Freud ‘ un tabiriyle ” transferans” kavramı ilişkilerde bilinçdışı şekilde otomatik oluşur ve kişi muhatabına bunu yükler. Zihnimiz çağrışımlar yoluyla bağlantı kurduğu için karşılaştığımız her tepki bizde bu otomatik çağrışımlarla bir yerlere bağlanır.
İlişki içinde olduğumuz insanlarla duygusal bağ kurarız, ve bu bağlarda bilinçdışı aktarımlar oluştururuz.
Güçlü bağlar güçlü aktarımlar yaratır. Örneğin aile içinde ilişkilerimizde güçlü aktarımlar vardır. Eşimizde yaşadığımız ilişkide geçmişten getirdiğimiz ebeveyn ilişkimizdeki süreçlerin yansımalarını görürüz. Ya eşimize ebeveynimiz gibi davrandığımızı ya da ondan gördüğümüz davranışları ebeveynden gördüklerimiz olarak yorumlarız. Bu da bizim en ufacık bir şeyle tetiklenip büyük tepkiler vermemize sebep olur. Bu aktarımları sadece anne babadan değil babaanne, dededen ya da annanne dededen de alabiliyoruz. Orada yaşanan süreçler, duygular, çatışmaların şimdiki ilişkimizde karşılığını buluyoruz. Örneğin hep aldatılmış bir anneannenin aldatılmaktan çok korkan torunu olabiliyoruz, yahut şiddet görmüş bir babannenin çaresizliğini şimdide kendi kocamızın şiddete meyilli davranışlarında yeniden deneyimleyebilir ve bu bizde çok ağır bir ruhsal çöküntü yaratabilir. Şimdiye verdiğimiz tepkinin kökeninin geçmişten getirildiğini fark etmek sorunun kaynağının şimdide değil geçmişten getirdiğimiz aktarımlarda olduğunu bilmek çözümde bir tık daha kolaylaştırıcı rol oynamaktadır. Karşılaştığımız hiç kimse ve olay tesadüf değildir. Duygusal aktarım yaşadığımız kişilerde de geçmişin deneyimlerini yeniden yaşayarak aşmaya çalışır yarım kalmış tamamalanmamış süreçleri tamamlamaya çalışırız. Bunu aşamadığımızda döngüye girer yıllarca aynı döngünün içinde kalabiliriz.
Çocuğumuzla da benzer aktarımlar söz konusu olur. Ebeveynin tepkilerini çağrışım yapan çocuğun tepkileri bizim bilinçdışımızda otomatik çağrışım ve aktarımlarla ilişkiye duygusal yükler oluşturur. Çocuğumla ilişkimde yaşadığım sorun çocuğumla olmaktan çıkar artık. Eşimle ilişkimden ya da eşimin ailesiyle ilişkimden ya da kendi geçmiş ilişkilerimden aktrımlar barındırır. İşte bu da çözümü zorlaştıran en temel etkenlerdir. Bakıldığında evlat baba ya da evlat anne ilişkisinden çıkmıştır o ilişki. Rol karmaşası ve çatışması vardır.
Bu tarz süreçlerde sınırlar ihlal edilmiş herkes konumunu kaybetmiştir. Bu yüzden ilk önceliğin sınırların yeniden belirlenmesine verilmesi elzemdir. Kimin nerde duracağı bilinmelidir. Yakınlık arttıkça körlük de artar, dolayısıyla biraz mesafe ilişkiyi daha sağlıklı bir noktaya getirecektir. Aktarım dolu ilişkilerde yüzgöz olma, sık sık polemiğe girme, tartışma fazladır. Ya da aşırı uzaklık ve iletişim kopukluğu. Normalin dışında bir süreç vardır.
İlişkilere neyi ne kadar yüklediğimizi fark edebilmeliyiz. Ve bunları şimdiki ilişkiden ayrıştırabilmeli. Aksi takdirde çıkmazın içinde hissederiz. Bu aktarımlar karşılıklı olacağı için partnerin dünyasından nelerin gelebileceğini de fark etmek ve ettirmek önemli tabi.
Eşiniz size kendi içinizdeki zaafları aşmanız için sizi sürekli teşvik eden bir tetikleyicidir. Eşinizi sorunun kaynağı değil tetikleyicisi olarak görün. Ondan kurtulmanız sorunun çözümü değil sadece boyut değiştireceği anlamına gelir. Onunla yaşadığınız sorunun çocuklarınız aracılığınızla devam ettiğini göreceksiniz, ya da kendi anne babanızla.
Sorunun kaynağı geçmişten getirdiğimiz korkular, zaaflar, duygusal ve davranışsal aktarımlardır.
Bu aktarımların farkında olup bunları Şimdi’den ayrıştırabilirsek içinde olduğumuz süreci ve sorunları daha kolay yönetebiliriz.
Unutmayın sorunları içinden çıkılmaz hale sokan bizim anlamalarımız, ve tepkilerimizdir.