Derin yakıcı ve keskin bir acı ile birleşir yalnızlık korkusu, her an terk edilecekmiş gibi hisseder insan en küçük bir boşlukta veya belirsizlik durumunda.
Nefes alamaz aramadığında ya da geç döndüğünde sevdiği kişi, sürekli haber alma ihtiyacı duyulur ondan, ısrarla aramalar mesaj yazmalar devamında gelir.
Ve sonunda maalesef değersizlik duygusu, yok sayılma…
Yalnızlık korkusu derin bir güvensizliği berberinde getirirken ilişkilerde kaotik bir dinamiği tetikler. Artık kendinden beslenir sorun, korktukça kontrol etme ihtiyacı duyulur o korkuyu bastırmak için, bastırdıkça kuvvetlenir korku, sonuç ise yine yalnızlık…
İnsan sorunundan beslenir ondan kurtulmaya çalışırken, asıl sorun bu iken bütün sorunun muhatabı olan kişi olduğuna inanır. Eşi vurdumduymaz adamın tekidir, dinlemez ve anlamaz onu, sevdiğine inanmıyordur zaten seven hiç böyle yapar mı?
Seven böyle yapar evet, sevgi hastalıklıysa seven her türlü zulmü yapar. Öldürür bile sevgisinden, zehirli sevgidir bunun adı. Sevdikçe öldürür.
Sorun sevip sevmemekle ilgili değil güvenmekle ilgilidir oysa. Ve bunun temelinde de kişinin kendi özgüven zedelenmesi vardır. O kadar güvensizdir ki hep endişe içindedir ilişkide. Kendi değildir, anda değildir zihni ya geçmiştedir ya gelecekte. İşte böyle işleyen bir zihinle insan sorunları çözemeyeceği gibi işin içinden de çıkamaz ve hatta veridği tepkilerle daha da çıkmaza sokar süreci. Ve sonuç çaresizlik…
Çaresizliğin verdiği acı suçlamaya döner herkesi ve her şeyi, onu o duruma getiren her şeye lanet edilir, oysa kendisinin hiçbir rolü yok mudur? Elbette vardır ve bunu da çok iyi bilir insan ancak bunu fark edip kabullenmek kolay bir mesele değildir. Yakar canını insanın sorumlusu olduğunu düşününce yaptıklarının.
Hepimiz bir döngünün içindeyiz ve o döngünün bir parçasıyız. Parçası olduğumuz döngüden kurtulmanın yolu aldığımız rolü değiştirebilmektir. Örneğin mağdur rolünü, alttan alan rolünü ya da sorun çıkaran rolünü vs.
Değişim ise kolay değil mümkündür, zamanla yavaş yavaş gelişir.
İnsan etkileşime açık bir varlıktır, en katısı bile öyledir insanın kabul etmese bile. Öyle yartaılmışızdır. Ama şöyle savunur kendini ” Ben aptal mıyım, benim aklım yok mu, ben kimseden etkilenmiyorum” der. Aklının olması etkilenmesinin önünde engel değildir. Etkilenmek akıl ile ilgili değildir çünkü, duygusal bir süreçtir.
Korkular bizim davranışlarımızı yöneten en önemli unsurlardandır. İnsan inançları, ihtiyaçları ve korkuları doğrultusunda yaşar hayatını. Yalnızlık korkusu da bu korkulardan biridir. İnsan kendisiyle sağlıklı bir ilişki diyalog içine girmedikçe de kurtulamaz bu korkudan.
Korkunun panzehiri güvendir, bunun için şefkate ihtiyacımız var. Kendimize göstereceğimiz şefkat iyileşmemizin en önemli unsurudur. Şifalanabilmek dileğiyle….
Fatma Çalışkan